Türk Ceza Kanunu’nun 28. maddesi, kişinin karşı koyamayacağı veya kurtulamayacağı bir cebir, şiddet, korkutma ya da tehdidin etkisi altında suç işlemesi hâlinde, bu kişiye ceza verilmeyeceğini düzenlemektedir. Bu düzenleme ceza hukukunun temel ilkelerinden biri olan irade serbestisi ilkesine dayanmaktadır. Zira failin iradesi sakatlanmışsa, kusurluluğundan da söz edilemeyecektir. Bu durumda gerçek fail, cebir, şiddet ya da tehdidi kullanan kişidir.
Cebir ve şiddet altında suç işleyen kişiye neden ceza verilmez?
Cebir ve şiddet, bireyin fiziksel hareket kabiliyetini ortadan kaldıran, ona karşı zorla bir davranışta bulunmasını sağlayan araçlardır. Türk Ceza Kanunu m. 28/1 kapsamında bu tür bir zorlamayla hareket eden kimsenin suç işlemesi durumunda, kendi iradesiyle hareket etmediği kabul edilir. Hukuki olarak bu durum “kusurluluğun bulunmaması” olarak değerlendirilir. Ceza hukuku sistemimizde cezalandırmanın temel şartı kusurluluktur. Kusurluluğu ortadan kaldıran bir unsur varsa, kişi fiilden dolayı cezalandırılamaz.
Hangi durumlarda korkutma ve tehdit, cezasızlık sebebi olur?
Korkutma veya tehdidin TCK m. 28 çerçevesinde cezasızlık doğurabilmesi için, korkunun “muhakkak” (kesin) ve “ağır” olması gerekir. Bu iki kriter, objektif olarak değerlendirilen ve failin içinde bulunduğu somut duruma göre yargı mercilerince takdir edilen ölçütlerdir. Örneğin, bir kişinin ailesine yönelik açık bir öldürme tehdidi, fiilen uygulama ihtimali yüksekse, bireyin bu tehditle suç işlemesi durumunda, tehdidin “muhakkak ve ağır” olduğu kabul edilebilir.
Cebir ve şiddet mağdurunun suç işlemesi hâlinde gerçek fail kimdir?
TCK m. 28’e göre böyle bir durumda cebir, şiddet veya tehdidi kullanan kişi suçun gerçek faili olarak kabul edilir. Zira asıl suç iradesi ona aittir; suçun icrası, sadece onun yönlendirmesiyle gerçekleşmiştir. Bu kişi aynı zamanda azmettirici değil, doğrudan fail olarak yargılanır. Özellikle organize suçlarda veya terör suçlarında, tehdit altındaki kişilere çeşitli suçların işlettirildiği vakalarda bu düzenleme sıkça uygulama alanı bulur.
Hangi durumlarda cebir ve tehdidin yeterince güçlü olmadığı kabul edilir?
Hukuki değerlendirmede, cebir veya tehdidin etkisinin kişiyi iradesiz hâle getirip getirmediği önemlidir. Kimi zaman failin sosyal konumu, eğitimi, psikolojik yapısı gibi bireysel özellikleri bu değerlendirmeye etki eder. Örneğin, bir polis memurunun sıradan bir tehdide karşı koyması beklenirken, aynı tehdit bir çocuğa yöneltildiğinde “karşı konulamaz” kabul edilebilir. Bu nedenle somut olayın özellikleri ışığında bir değerlendirme yapılması gerekir.
Failin direnme imkânı varsa yine de cezasızlık uygulanır mı?
Hayır. Eğer failin söz konusu cebir, şiddet veya tehdide karşı makul bir direnme imkânı varsa, bu durumda TCK m. 28 kapsamına girmez. Çünkü bu durumda kişinin iradesi tam anlamıyla ortadan kalkmış sayılmaz. Örneğin, tehdit edilen kişi bulunduğu ortamda yardım çağırabilecek, polise ulaşabilecek veya fiziksel olarak kendisini savunabilecek durumdaysa, bu kişiye ceza verilmemesi söz konusu olmaz.
TCK 28 ile meşru müdafaa veya zorunluluk hali arasında ne fark vardır?
TCK m. 28, cebir ve tehdit altında hareket eden kişinin cezasızlığına odaklanırken; meşru müdafaa (TCK m. 25) ve zorunluluk hali (TCK m. 25/2) farklı hukuki gerekçelere dayanır. Meşru müdafaa, haksız saldırıya karşı bireyin kendini savunmasını ifade ederken, zorunluluk hali, başka bir tehlikeden kurtulmak için suç işlenmesini kapsar. Ancak TCK 28’deki fark, failin tam anlamıyla iradesinin ortadan kalkmasıdır. Dolayısıyla bu madde altında hareket eden kişide kusur hiç oluşmazken, diğer hallerde kusurun varlığı kabul edilir, ancak hukuka uygunluk veya kusurluluğu azaltıcı sebep söz konusu olur.
Cebir ve tehdidin düzeyi nasıl ölçülür?
Ceza yargılamasında cebir, şiddet veya tehdidin karşı konulamayacak düzeyde olup olmadığını belirlemek için mahkemeler şu unsurları dikkate alır:
- Olayın geçtiği yer ve zaman
- Faile yöneltilen zorlamanın biçimi (fiziksel saldırı mı, silah gösterme mi, psikolojik baskı mı?)
- Failin kişisel özellikleri (yaş, psikolojik durum, eğitim seviyesi, mesleği)
- Cebir veya tehdidin süresi ve yoğunluğu
Bu ölçütlerle birlikte bilirkişi görüşü, tanık beyanları, kamera kayıtları gibi deliller değerlendirilerek nihai sonuca ulaşılır.
Bu madde çocuklar ve ruhsal engelliler bakımından nasıl işler?
Çocuklar ve akıl hastalığı ya da zihinsel engeli olan bireylerin, cebir ve tehdide karşı direnme kapasitesi daha düşüktür. Bu durumda aynı eylem, erişkin bir birey için yeterli bir gerekçe oluşturmazken, çocuk veya zihinsel engelli için karşı konulamazlık doğurabilir. Bu nedenle TCK m. 28, bu gruplar için daha geniş uygulanabilir. Özellikle çocuk suçluluğu ile ilgili davalarda bu madde sıkça değerlendirilir.
Cebir ve tehdit altındaki kişinin suçun tüm unsurlarını bilmeden hareket etmesi hâlinde sonuç ne olur?
Cebir veya tehdide maruz kalan kişinin suçun tüm unsurlarını bilmesi şart değildir. Örneğin, tehdit edilen bir kişi eline verilen çantayı taşıdığında, içinde uyuşturucu olduğunu bilmeden hareket ederse, bu durumda hem ceza verilmez hem de suçun manevi unsuru oluşmamış kabul edilir. Ancak kişi suçun varlığını bilerek ve tehdidin etkisiyle hareket ediyorsa, yine de TCK 28 kapsamında değerlendirilerek kusur yeteneğinin yokluğu nedeniyle cezalandırılmaz.
TCK 28 uyarınca cezasızlık, mağdurun zararını giderme yükümlülüğünü ortadan kaldırır mı?
Hayır. TCK m. 28 kapsamında cezai sorumluluk ortadan kalksa bile, mağdura verilen zararın hukuki tazmin sorumluluğu devam edebilir. Ceza hukukundaki cezasızlık, özel hukuk bakımından zarar sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Özellikle haksız fiil hükümleri kapsamında fail hakkında tazminat davası açılması mümkündür. Bu noktada suçun faili hâlâ cebir ve tehdidi kullanan kişi olsa da, zarar gören üçüncü kişiler failden ve bazen cebir altındaki kişiden de tazminat talep edebilir.
TCK 28 hangi suçlar bakımından uygulanmaz?
TCK m. 28’in cezasızlık getirdiği durumlar yalnızca cebir, şiddet ve tehdidin gerçekten karşı konulamaz olduğu hâllerle sınırlıdır. Eğer kişi işlediği suçla cebir arasında illiyet bağı kurulamıyorsa, ya da cebir yalnızca bir kolaylaştırma unsuruysa, bu madde uygulanmaz. Aynı şekilde ekonomik baskı, sosyal şantaj veya psikolojik manipülasyon gibi durumlar genellikle bu madde kapsamında değerlendirilmez. Ancak olayın özgünlüğüne göre bu tür unsurlar farklı değerlendirme ihtimallerini gündeme getirebilir.
Yargıtay’ın TCK 28’e ilişkin içtihatları nasıldır?
Yargıtay uygulamalarında, özellikle örgütlü suçlar ve tehdit yoluyla işlenen suçlar bakımından TCK 28 sıkça tartışılmaktadır. Yargıtay, failin suçu işlerken tamamen iradesiz kaldığını, başka seçeneği olmadığını ortaya koyan durumlarda cezasızlık ilkesine yer vermektedir. Ancak “hafif tehdit” ya da “kaçınma olanağı bulunan” durumlarda bu maddenin uygulanmasını reddetmektedir. Yargıtay’ın içtihatlarında sıklıkla “failin direnme yükümlülüğü” vurgulanmakta, sırf tehdit var diye ceza verilmemesi gerektiği yönünde geniş yorumlara karşı durulmaktadır.
Cebir altında suç işleyen kişiye beraat mi verilir, takipsizlik mi?
Ceza yargılamasında TCK m. 28 kapsamında değerlendirilen kişiler hakkında kusur bulunmadığı için ceza verilmez. Bu durumda soruşturma aşamasında savcılık tarafından kovuşturmaya yer olmadığı kararı (takipsizlik) verilebilir. Ancak dava açılmışsa mahkeme beraat kararı verir. Kararın gerekçesinde failin karşı koyamayacağı düzeyde cebir ya da tehdide maruz kaldığı ve bu nedenle suçun faili sayılmadığı açıklanır. Bu kararların sonuçları hem ceza hem adli sicil bakımından önemli sonuçlar doğurur.
TCK 28 uygulamasında zaman aşımı nasıl işler?
TCK m. 28, cezai sorumluluğu ortadan kaldırdığı için, bu maddeye dayanan bir yargılamada fail hakkında zaman aşımı süreci işlemeyebilir. Ancak bu durum mağdura karşı açılacak tazminat davası gibi özel hukuk davaları için farklılık gösterebilir. Ceza hukukunda kusursuzluk nedeniyle ceza verilmemesi söz konusu olduğunda, kamu davası açılmaz veya açılmışsa düşer.
Bu kapsamda TCK 28. madde, ceza hukukunun kusur sorumluluğu temelinde şekillenen yapısını koruyan ve insan iradesinin sakatlandığı durumlarda adaleti sağlayan önemli bir düzenlemedir. Özellikle suç işleyen kişilerin irade dışı zorlamalar altında olup olmadıklarının titizlikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
